Kurap 4 Yaşında


KURAP üyeleri 4.yıl dönümü pastasının etrafında

2018 yılında kurumsal hizmet veren 22 seyahat acentesinin katılımıyla kurulan KURAP ülkemizin iş sektörüne en doğru şekilde hizmet edebilmek için faaliyetlerini sürdürmekte.

Air France ve KLM grubunun davetlisi olarak Renaissance İstanbul Polat Bosphorus Hotel’de KURAP kuruluşunun 4. yılını kutladı. Kuruluş yıl dönümü pastasını Air France ve KLM Hava Yolları grubunun Türkiye Bölge Müdürü Mr. Yannis Pantazopoulos kesti.

KURAP'ın Kuruluş Amacı

IATA Acentelerinin sorunları gelişen teknoloji ve hava yollarının hızla değişen uygulamalarına paralel olarak eski yıllara göre kıyaslanamayacak ölçüde çeşitlenmiştir. Hiçbir acentemizin sorunu bir diğerinden az veya daha çok önemli değildir. Ancak birbirlerinden çok farklıdır. Hal böyle iken tüm acentelerin bağlı olduğu çatı kuruluşumuz TÜRSAB'ın her ne kadar bünyesinde ihtisas komiteleri barındırsa bile resmi olarak kayıtlı 11,000 in üstünde seyahat acentesinin uzmanlık gerektiren sorunları ile detaylı olarak ilgilenmesini beklemek mümkün değildir.

Sivil Toplum Örgütleri'nin her geçen gün daha fazla önem arz ettiği günümüzde uzmanlık odaklı küçük gruplarla kendi sorunlarımızı çözmeye çalışarak meslek örgütümüze yardımcı olmak bir görev haline gelmiştir.

KURAP bu nedenle kurumsal müşterilere hizmet veren 22 acentenin birleşimiyle dört yıl önce kurulmuştur. Bu acenteler ülkemizdeki toplam kurumsal acentelerin cirosunun yüzde 80'den fazlasını oluşturmaktadır.


KURAP'ın şubat ayı olağan toplantısı Renaissance İstanbul Polat Bosphorus Hotel’de yapıldı

KURAP'ın Tanımı

Üyelerinin sorunlarının, meslek örgütümüz olan TÜRSAB’ın bağlı olduğu kanun ve yönetmelikler çerçevesinde, kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda tartışıldığı, geliştirildiği ve çözüm arayışlarının sürdürüldüğü bir platformdur.

KURAP'ın Misyonu

  • Mesleki etik değerlerin en üst düzeyde savunulması,
  • Sorunlar ve çözümleri ile ilgili mesleki paylaşımların en kapsamlı biçimde ve düzenli olarak sağlanması,
  • Sektörde yer alan tüm tedarikçilerin oluşturabileceği her türlü haksız rekabet ile mücadele edilmesi,
  • Platformun uluslararası örneklerinin, geliştirilen yeni çalışma modellerinin ve işbirliği olanaklarının araştırılarak üyeler ile paylaşılması,
  • Üyelerinin ihtiyaçlarına uygun personel kaynağını geliştirmek amacı ile eğitim çalışmaları planlaması ve uygulaması.

Rapor: Hava Taşımacılığı Endüstrisine Covid'in Etkisi Ne Oldu?

Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (ICAO) Covid-19 pandemisinin hava taşımacılığı sektörüne yapmış olduğu ekonomik etkisi ile ilgili bir rapor yayımladı.

Uçuşlarda satılan koltuk olarak bakıldığında 2020 yılı için uçan yolcu sayısı 2019 yılına göre ortalama yüzde elli oranında azaldı;

Yine 2020 yılı, 2019 yılı ile kıyaslandığında yolcu sayısı 2,703,000 kişi, toplam brüt gelir ise 372 miyar dolar olarak azalma gösterdi.

Bir diğer gösterge ise pandemi öncesi yılın yani 2019'un 2021 ile mukayesesi. Geçtiğimiz yılda koltuk sayısı itibariyle 2019 yılına göre yüzde kırk düşüş oldu. Yolcu taşıyan hava yolları brüt gelirindeki düşüş takriben 324 milyar doları buldu.


2020 de boş koltuklarla uçuş hava yolu taşımacılığının adeta kabusuydu

Covid-19 pandemisinin ekonomik etkisi çerçevesinde içinde bulunduğumuz 2022 yılı için yapılan öngörüler yolcu koltuk sayısının 2019'a göre %20 ila %23 oranında düşeceği şeklinde.

Uçan yolcu sayısının 2019 yılına göre 1,157,000 ile 1,393,000 arasında azalacağı; hava yollarının yolculardan elde edeceği brüt gelirin ise 2019 yılına göre 186 milyar dolar ile 217 milyar dolar kadar kayba uğrayacağı tahmin ediliyor.


Turizmde Yeni Olgular: Deneyim Ve Dönüşüm Turizmi


Trekking doğayı hissederek yeni yerler keşfetmenin iyi bir örneği

Dijitalleşen dünya trendleri hızla değiştikçe, yaşam şekilleri, keyif alınan şeyler ve seyahatten beklenilenler de aynı oranda başkalaşıyor. Artık hiçbir seyahat sadece denize girmekten, dinlenmekten ya da tarihi bir yeri gezmekten ibaret değil.

Çağımız hep daha fazlasını istemek üzerine ilerlediği için çoğu insan gittiği seyahatten evine geri dönerken ortalama sayılabilecek bir turistten daha fazla bir deneyimle dönmek istiyor. Buna Deneyim Turizmi deniyor. Kişinin tatil için gittiği yerde faaliyetlerde bulunması, kendisine yeni deneyimler eklemesi gibi.

Araştırmalara göre Deneyim Turizmi ile en çok ilgilenen grup Y kuşağı. Bu yaş grubu, bir ömür boyu deneyim karşılığında kendine ev ve diğer birçok malzemeyi satın almayı erteleyebiliyor. 2016 yılında yapılan Harris Group anketine göre, Y kuşağının yüzde 72'si paralarını tatillere veya deneyimlere harcamayı tercih ediyor.


Ağaç evlerde birkaç gece geçirmek unutulmayacak bir deneyim

En çok bilinen Deneyim Turizmi türleri arasında Gastronomi, Kültür Turizmi, Macera Turizmi, Sağlık Turizmi ve Lüks Deneyimler gibi seyahat paketleri başı çekiyor.

Dönüşüm Turizmi ise daha yeni bir kavram. Wellness sektörünün bir uzantısı olarak ortaya çıkan bu turizm modeli, yapılan tatilin sadece yiyip içmek ya da gezmek değil, ruhu beslemek, karaktere ve yaşam biçimine iyi gelmesi, bir dönüşüm yaşanması anlamına geliyor.


Beden sağlığı için detoks başvurulan yöntemlerden bir tanesi

Dönüşüm turizminin en çok beslendiği alanlar meditasyonlar, SPA’lar, detoks ve yoga kampları olarak öne çıkıyor. Bu perspektiften bakınca dönüşüm turizmi ayrıca içinde deneyim turizmini de barındırıyor.


Ruhsal gelişim için gün batımında meditasyon


Yeni Rezervasyon Trendi 2022'ye Damgasını Vurdu

Cloudbeds'in 2022 Seyahat Trendleri Raporu yeni rezervasyon trendini irdeliyor. Böylelikle otel yöneticileri ve otel sahiplerinin gelecekteki müşterilerinden daha fazla gelir ve daha fazla kar etmesi kolaylaşacak.

Rapor konaklama pazarının pandeminin etkileri ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlamasının ardından otel ve diğer konaklama yerlerinin geleceğini şekillendirmeyi ortaya koyuyor.  Değişken çevre talebi, doğrudan rezervasyon ve uzun süreli konaklama 2022 yılının 3 ana trendi olarak öne çıkmakta.

Expedia, Vrbo, Airbnb ve Skift gibi çeşitli kaynaklardan yararlanmanın dışında SRT (Send To Receive) ve benzeri misafir ağırlama bilgi platformlarını baz alan rapor yukarda bahsedilen 3 ana trendin, pandeminin bu yılki konaklama sektörüne etkilerinin ne olacağını mercek altına alıyor.

Bu doküman otel yöneticilerine ve otel sahiplerine bu iş ile ilgili olarak nerelere yatırım yapmaları, yatırım yaptıkları mecralardan gelir yaratmaları için faydalı teknik ve gereçleri en etkili şekilde nasıl kullanarak tekliflerini bir üst düzeye taşımaları konusunda gerekli tavsiyelerde bulunmaktadır. 

Dinamik Talep

Pandeminin seyahat sektörüne indirdiği en büyük darbe talebin ne olacağının kestirilememesiydi. Seyahatin yapılacağı yer ile turizm mevsiminin süresi eskisi gibi güvenli ve istikrarlı olma durumunda değildi. Belirsizliğin en başta gelen sebebi karantinalar ve varış noktasındaki giriş tedbirlerinin nasıl olacağıydı. Bu olasılıklar gezginlerin seyahat planlarını iptal etmesine veya değiştirmesine sebep oldu.

Tek bir beyanat bile talepte büyük dalgalanmalar yaratabiliyordu. Bunun kanıtı Avrupa, Orta Doğu ve Afrika pazarlarından Amerika Birleşik Devletleri’ne yapılmak istenen seyahatlerin Beyaz Saray tarafından açıklanan aşılı olanlar için seyahat kısıtlamalarının kaldırılmasından sadece 1 gün sonra Expedia'nın sitesinde %95 oranında artışıydı.

Gezginler şimdi bu belirsizliklere alıştılar, rezervasyon adetlerini buna göre değiştirdiler ve seyahat için rezervasyon yapma sürelerini dikkate değer şekilde kısalttılar. Hatta birçok gezgin değişikliklerden etkilenmemek için rezervasyonlarını son ana kadar beklettiler.

Esneklik seyahat edenler için en önde gelen bir tercih nedeni olmayı sürdürüyor. Gezginlerin üçte biri araç ve konaklama alanındaki tedarikçilerin uyguladıkları iptal politikalarının rezervasyon tercihlerinde en önemli 3 faktörden birini oluşturduğunu söylüyorlar.

Artan sayıda gezgin esneklik avantajından yararlanmak için iki veya daha fazla yere alternatif rezervasyon yaptırıp (kümelenmiş seyahat stack travel) ilerde Covid-19 sebebiyle uygulanacak kısıtlamalardan etkilenmemeyi çare olarak görüyor.

Doğrudan Rezervasyon Tercihi

Yapılan araştırmalarda pandeminin ilk başladığı zamanlarda kısıtlamalar nedeniyle kitlesel rezervasyon iptalleri oldu. Müşterilerin büyük çoğunluğu internet siteleri kanalıyla yaptıkları rezervasyonların bedelini geç aldılar, bir kısmı hiç alamadı. Bu durum müşterinin online rezervasyon sitelerine olan güvenini azalttı.

Geçtiğimiz haziran ayında GlobalData tarafından yürütülen bir ankete göre gezginlerin %39'u doğrudan rezervasyon yapacaklarını söylerken sadece %17'si rezervasyon için internet sitelerini kullanacaklarını ifade ettiler.

Skift'in araştırmalarına göre 2020 yılında otellere yapılan rezervasyonların %56'sı müşteriler tarafından aracı kanal kullanılmadan yapıldı. Bu oran 2019 yılına göre %39 artış gösterdi.

Uzun Konaklama

Pandemi öncesi hafta sonu kaçışları en çok tercih edilen bir tatil şekliydi. Ancak Corona virüs hakimiyetinden sonra bu tercih tersine döndü. Yine GlobalData anketine göre müşterilerin %44'ü en az yedi günlük tatili tercih ederken, %26'sı ise 10 günden daha fazla tatil yapmak istiyor.

Uzun tatillerin popülaritesi artmakta. Airbnb'nin 2021 3. çeyrek raporunda 28 gün ve daha uzun konaklamaların şirket gelirinde önemli bir pay oluşturduğu yazılı. Tüm konaklamaların %20'sinin bu şekilde yapıldığı ve 2020 yılına göre bu tarz konaklama süresinin %14 arttığı yine raporda belirtiliyor.


Kurap IATA Yöneticileri ile Görüştü

Kurumsal Acenteler Platformu Başkanı Moris Kohen Kasar 07 Ocak 2022 de IATA Global Dağıtım Merkezi Direktörü Juan Antonio Rodriguez ile bir zoom toplantısı gerçekleştirdi.

Toplantıya ayrıca IATA Müşteri İlişkileri Merkezi Direktörü Meltem Uysaler, IATA Türkiye, Orta Asya ve Azerbaycan Bölge Müdürü Funda Çalışır ve Türkiye, Azerbaycan Projeler Müdürü Okan Oğur katıldı.

Pandemi sürecinde durma noktasına gelen sektörün ve acentelerin önemli sorunlarının ele alındığı toplantıda ;

Türkiye gibi döviz kuru değişken ülkelerde acentelerin Kredi Limiti ( RHC ) takip etme ve hesaplama zorlukları,
IATA ‘nın kredi limiti ( RHC )hesaplamalarında kullandığı döviz kuru( ROE ),
Finansal durum raporlamasında karşılaşılan sorunlar,

Merkezileşme sonrasında yaşanan güçlükler ve IATA Türkiye ofisinin yetkilerinin arttırılması, süreç iyileştirme fırsatları yaratılması için acentelerin karşılaştığı özel durumların iletilerek örneklenmesi, acentelerin iletişim sorunlarını önlemek adına her acente için bir kişinin sorumlu olması gibi çözüm odaklı konuların açıklıkla irdelenmesi konuşuldu.

Toplantının sadece Kurumsal Acenteler Platformu üyeleri için değil tüm IATA acentelere yönelik olumlu sonuçlar ortaya çıkarması dileği ile görüşme sonlandı.


2022’de Farklı Deneyimlere Açık En İyi 7 Seyahat Trendi

Dijital Misafir Deneyimleri

 Covid-19 pandemisinin her sektörde değişikliklere neden olduğu günümüzde farklı deneyimler yaşayarak seyahat etme trendi de kendine geniş yer bulmakta. Bunu dikkate alarak müşterilerin ihtiyaçları ve isteklerinin ilerde nasıl olacağının soruları şimdiden sorulmağa başladı. Seyahat trendleri konusundaki uzmanlar araştırmalarının sonuçlarına göre 7 değişik trend saptadılar.

Hizmet sektörü geçtiğimiz iki yıl içinde müşteriye yönelik hizmetlerin temas olmadan yapılması doğrultusunda bir evrim geçirdi. Covid-19 pandemisinin yayılması, hastalığın bulaşmasını önlemek ve mümkün olan en az teması sağlamak amacıyla hizmet şeklini köklü olarak değiştirdi.

Otel endüstrisinin yeni buluşlara ayak uydurması ve değişen teknolojileri benimsemesi gerekiyor. Kısa bir süre sonra otel müşterilerine oda anahtarı verilmeyecek. Aynı akıllı telefonlarda olduğu gibi misafirin parmak izi veya yüz görüntüsü oda anahtarı yerine geçecek.

Kişiselleştirme

Misafirlerinin özel isteklerini dikkate alma eğilimi otel endüstrisinde her yıl gelişim göstermekte. Teknoloji yardımıyla müşterilerinin beğenilerini öğrenecek olan otel yöneticileri her misafire özel, çekici ve ilginç teklifler sunacaklar.

Tek Başına Seyahat Etmek

Bu yılın bir diğer trendi de tek başına seyahat edenlerin sayısının yükselmesi olacak. Çeşitli kez salgın nedeniyle eve kapanmak zorunda kalan, bu nedenle özgürlük ve macera peşinde koşmak isteyen, tek başına kendi seçtiği tarzda seyahat edenlerin adedi 2022 yılında yükselme eğiliminde olacak.

Tek başına seyahat edenlerin arasında yapılan bir araştırmaya göre gezginlerin %66’sı yolcuların ve hizmet edenlerin tüm aşılarının yapılmış olmasını istiyor. Gezginlerin %22’si bundan böyle daha fazla tek başına seyahate çıkacağını söylüyor.

Yalnız gezenlerin %20’lik bölümü daha uzun seyahatlere çıkmak istediklerini söylerken %37’si daha bilinçli ve sürdürülebilir seyahati tercih ettiklerini belirtiyorlar. Avrupa ülkeleri %41’lik bölümün favori destinasyonu.

Alternatif Tıp Önerileri, Sağlık ve Wellness Tercihleri

Covid-19 pandemisinin sürmesi durumunda sağlık ve wellness sektörünün 2022’de önemli bir rol üstleneceği belli oldu. Virüse karşı alınan sıkı önlemlerden bunalan gezginler için wellness sektörü onların bedenlerini ve ruhlarını dinlendirerek alternatif tıbbın imkanlarını sunmaya devam edecekler.

Sürdürülebilirlik

Otel endüstrisinde en belli başlı bir tercih olan sürdürülebilirlik kavramı 2022 yılında da önemini sürdürecek. Özellikle otel yönetimi seviyesinde sürdürülebilirlik hem ekolojik hem de etik bir zorunluluk olarak görülecek.

Bununla ilgili örnek vermek gerekirse oteller tarafından tek kullanımlı plastiklerin, fazla kağıt tüketiminin, gıda artıklarının azaltılması söylenebilir. Akıllı ampullere yönelerek enerji tasarrufunda bulunmak ve menülerinde vejetaryen ve vegan gıdalara yer vermek otellerin yönelecekleri bir diğer sürdürülebilirlik şekli olacak.

Sanal Gerçeklik

Misafir ağırlama sektörünün yolculuk öncesi müşterilerine gidecekleri otellerin, gezecekleri yerlerin, yemek yiyecekleri restoranların sanal görüntüsünü sağlama avantajından yararlanması trendi de 2022’de gelişecek yollardan biri olarak gözükmektedir.


Aziz Paul'un Kayip İncil’i Bulundu mu?

Aziz Pavlus dini doktirini tamamladığında İsa ölmüştü. Ve o zaman; Antakya'da İsa'nın takipçilerine Hristiyan denmesine on yıllar vardı. Bugünün İncilinin seçileceği ve Hristiyanlığın 3 büyük tek tanrılı dinden biri olarak kitleler tarafından takip edileceği günlere ise yaklaşık 3 asır vardı. Aziz Paul'un sırrı daha çok uzun süre saklanacağa benziyor. Maalesef, birkaç yıl önce Tarsus'ta bulunan deliller de sonsuza kadar sır olarak kalacak. 

Refik Kutluer Ağustos 2021

Aziz Paul’un Kayip İncil’inin Gizemi. Birileri Bir Şeyler mi Saklıyor?

Alacakaranlıkta komşuları uyandıran gürültü, mahalledeki o küçük evde yapılan kazıdan çıkan toprakları taşıyan kamyonların sesiydi. Gecekondu benzeri o küçük evde acaba ne arıyorlardı? O kadarcık mekandan bu kadar çok toprak çıktığına göre kaç metre derine inmişlerdi? Yoksa buldukları bir ipucunun mu peşindeydiler? Peki neden bu kazı silahlı muhafızlarla korunuyor ve yetkililerden başka hiç kimse içeri giremiyordu?  Bir yıl süren bu kazının sırrı neydi? Acaba ne sebeple öldürüldüğü bilinmeyen komiser görmemesi gereken bir buluntu hakkında birilerine bilgi mi vermek istemişti?

Tarsus’taki kazının gerçekleştirildiği, Aziz Paul’un İncili ile ilgili yok edilen ya da saklanan delillerin muhtemelen bulunduğu ev.

Türkiye'deki Vatikan Büyükelçiliği, 2019 yılında Tarsus'ta bulunup kaçırıldığı söylenen İncil veya buna bağlı söylentilerle ilgisi olmadığını resmi kanallardan açıkladı! Aziz Paul'un kayıp İncil'inin Papa Francis'e teslim edildiği söylentisinin de doğru olmadığını belirtti. Bu söylentilerin ciddiye alınıp en üst seviyeden bir açıklama yapılması neden gerekmişti? Sadece bu açıklama, söylentilere kaynak olan, delillerin yok farz edilmesini sağlayabilir miydi? Yoksa tam tersine endişeleri ve belirsizliği mi artırdı?

Bu kazı, 10 000 yıllık önemli kent Tarsus’un bir kenar mahallesinde, antik çağın en büyük tapınaklarından Donuktaş harabelerinin yakınındadır. MÖ 2. yüzyıldan kalma bir Mitra tapınağı olan Donuktaş’ın kalıntılarından gelen felsefi gelişim rüzgarı bugün dahi Hristiyanlığı etkilemeye devam mı etmektedir? Bir Mitra tapınağı olduğu var sayılan Donuktaş halen gizemini korumaktadır.

Tarsus'taki evin mistik kazısı tamamlanmış, mekan terk edilmiş ve içinden çıkan ve ne oldukları belli olmayan buluntular bilinmeyen bir yere götürülmüşlerdir. O gizemli evde ne veya neler olduğu için bu kazının yapıldığı ve kazının neden bu kadar uzun sürdüğü bilinmemektedir. Her şey bir sır olarak kalmaya devam etmektedir, en azından toplum için. Buluntular ve kazı sonuçları hakkında tatmin edici resmi bir açıklama henüz yapılmamıştır.

Tarsus – St. Paul’un Doğduğu Yer

Aziz Paul'un doğum yeri (MS 5 - 67) olarak bilinen Tarsus İncil Eylemleri Kitabı’na göre Hristiyanlık kuramının doğduğu yer ve Yeni Ahit in çoğunu oluşturan mektupların merkezi olarak da bilinmektedir. Eski bir antik felsefe okulu olarak Tarsus şehri St. Paul'un Hristiyanlık vizyonunu etkilemiştir. Birçok eski dinin buluşup kesiştiği Tarsus, Yahudi, Hristiyan ve İslam dinlerinin her biri için çok önemli bir şehirdir. 16. Papa Benedict’in 2008’i St. Paul senesi ilan etmesi üzerine, Vatikan'ın Ankara Büyükelçisi ile Anadolu Katolik Kiliseleri piskoposu ve İtalya'dan gelen 37 kişilik bir grup din adamı, Aziz Paul’un Tarsus’taki evini ziyaret edince Hristiyan dünyasının Tarsus’a duyduğu ilgi arttı. Bir ilahiyatçı ve kutsal kitap bilgini olarak Papa Benedict, dikkatini Kilise tarihindeki en önemli şahsiyetlerden birine çevirdi. Aziz Pavlus ya da Tarsus’lu Saul veya St. Paul  kendisini açıkça meslek gereği havari veya Tanrı'nın iradesiyle havari olarak tanımlardı. İnananlar ona 13. Elçi veya yalnız'dan sonraki ilk adını vermişlerdir.

M.S. 140 – 160 yıllarına ait Argentoratum (Strazburg’un eski ismi)’dan bir Mitra rölyefi, orijinal renkler yeniden oluşturulmuştur, Strazburg Arkeoloji Müzesi koleksiyonundan.

Mitra – Stoacılık Ve Hristiyanlık Arasındaki İlişkiler

Tarsus'ta Stoacı düşüncenin yarattığı anlayış ve doğa güçlerinin kişiselleştirilmesi, Monoteizm (tektanrıcılık) inancıyla birleşerek Hristiyanlıkta Tanrı - Oğul ve Kutsal Ruh inancına evrilmiştir. Birbirinin öncüsü olan ve sonraki akımları etkileyen birçok din ve felsefe, insanın hakikat arayışında doğanın güçlerini tanrılaştırmıştır. Pers Mitra dini ve kültü, 1. yüzyılda Stoa felsefesini etkilemiştir. Stoacıların Mitra'dan gelen astronomi ve astrolojiye olan inançları, onların kadere karşı gelinmez felsefelerinin oluşumuna yol açmıştır.

Stoacılığın büyük ilkesi doğaya uygun hareket etmektir. Doğada her şey Tanrı'dır. Doğaya uygun davranmak, akla ve hikmete göre hareket etmek, dolayısıyla insanın kendisine uygunluk hali demektir. Bu tek tanrılı ve erdemli anlayış, İsa ve mucizeleriyle zenginleşip paketlenince, Hristiyanlık yeşermeye başlamıştır. Erken Hristiyanlık, hem kurumsal hem de pratik olarak, önceki felsefi fikirler, Stoacılık, Platon ve Aristoteles'ten beslenerek şekillendi. İnsan aklının gücüne güvenmeye dayalı antik Yunan felsefesi, tek tanrılı dinlerin yaratılması nedeniyle artık egemen değildi. İnsanın dine ve onun söylediklerine sıkı sıkıya bağlanıp kesin itaat edeceği ve tek merkezli bir Ortaçağ düşüncesinin egemenliği başladı. Özgür akıl yürütmenin ve bilgeliğin gelişiminin yerini ilahi buyruk aldı ve felsefi düşünce Ortaçağ karanlığında yeraltına itildi.

Mitra Tapınağı “Donuktaş"

Tanrı'nın Çocuğu Mit’i

Homo sapiens'in evrimleştiği eski zamanlarda, çocuğun babası bilinmezdi ve aile anlayışı yoktu. Cinsel ilişki sadece zevk için yapılırdı. Hatta çocuğun babasının, aylar önce savaşılan bir hayvan veya yağan yağmur dolayısı ile gök tanrılarından herhangi biri olabileceği zannedilirdi. Başlangıçta bir meyvenin tohumunun ekine dönüşmesine, topraktan çıkıp çiçek açmasına tanık olmuşlar ve bunu bir yeniden doğuş süreci olarak görmüşlerdi! Bu; ölülerini, zamanı gelince yeniden doğacaklarını ümit ederek, gömmeye başlamalarının da nedeni olabilir. Bu aynı zamanda tanrılardan gelen sihirli yağmur damlalarının kadınların hamile kalmasını sağladığını zannetmelerinin nedeni de olabilir. Baba olan tanrılar..!  Bu düşünce insanoğlunun DNA hafızasında birikmiştir. Daha sonraları Şaman, Hint, Sümer, Mısır, Mitra ve birçok uygarlıkta Tanrı'dan olan çocuk efsanesine sıklıkla rastlarız.

İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu fikri Hristiyanlık’tan çok daha eskilere dayanmaktadır ve
bu “mit”in tarihte birçok versiyonu vardır. En eskisi de Mısırlı İsa olan Thoth’un hikayesidir.

Mitraizm inancında, peygamber Mitra, normal bir hamilelik sonucu değil, Tanrı'nın üflemesi sonucu bir bakireden doğmuştur. O da öldükten sonra ikinci kez dünyaya gelmiştir! Son akşam yemeğinde, tıpkı İsa'nın son akşam yemeği gibi, Mitra ile birlikte 12 kişi vardı. Bu ve benzeri mitlerin etkisiyle Tanrı'nın Oğlu İsa, Hristiyanlığı tanrısallaştırmak ve kabul edilebilir bir din haline getirmek için oldukça etkili bir teori olmuştur. Oluşturulan Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesi sayesinde bu yeni din kısa sürede birçok taraftar kazandı. İsa'ya atfedilen bu ve diğer tüm mucizeler, felsefesini geçmiş bilgilerden alan ve diğer tüm dinler gibi sosyal hayatı düzenlemeyi amaçlayan Hristiyanlığın kabulüne vesile olmuşlardır.

Yeni Dinler Geliştikçe Askeri Güç İhtiyacı da Gelişir - Hristiyan Askerler

Ancak tüm yeni dinlerin büyümesi ve kabul görmesi için güce, özellikle de askeri güce ihtiyaç vardı. Oluşmakta olan Hristiyanlık dünyasında bu gücü sağlayabilmek için, Roma İmparatoru Konstantin'in birçok Hristiyan askerini kendi yanına çekmeyi başardığı Milano fermanı ilan edildi. Milano Fermanı, Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığa karşı hoşgörüyü tesis eden bir bildiriydi. Bu, Batı ve Doğu Roma imparatorları I. Konstantin ve Licinius arasında Şubat 313'te Milano'da varılan siyasi bir anlaşmanın sonucuydu. Licinius'un 313 Haziran'ında Doğu Roma'ya duyurduğu ferman ile herkese dilediği tanrıya ibadet etme özgürlüğü verildi. Böylece Hristiyanlar, kiliselerini kurmak da dahil olmak üzere birçok yasal hakka sahip oldular.

Fermana göre, devletin el koyduğu mallar derhal Hristiyanlara iade edilecekti. Ve Roma ordusundan kaçtığı ve sürekli savaştığı için zaten eğitimli olan Hristiyan silahlı kuvvetleri, Konstantin için ilave bir askeri güç haline geldi. Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu tarafından 313 yılında yayınlanan Milano Fermanı ile çok daha geniş kitlelere ulaşmaya başlamıştır. Ortadoğu'da yaygın olan semavi dinlerden uzaklaşarak daha çok insana hitap eden ve mensubu artan Hristiyanlık dini, zamanla, Roma İmparatorluğu'nun resmi dini haline gelmiştir. Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak seçilmesi 381 yılında Theodosius döneminde gerçekleşmiştir.

Kutsal Kitap, 4 İncil ve 1. İznik Konseyi

St. Paul, MS 60 civarında İsa Peygamber efsanesini de yeniden inşa etti. Hedefi, diğer havarilerin de yardımıyla yayılmaya başlayan bu yeni dini sağlam temeller üzerine kurmaktı. Ancak daha sonra önemli bir sorun ortaya çıktı. İncil tek bir kitap değildi. Birçok kişi tarafından yazılan farklı İnciller, farklı ve bazen çelişkili görüşleri dile getiriyordu.

Başta rahip Arius olmak üzere bu yeni dinin ileri gelenlerinden bazıları, Tanrı'nın tek yaratıcı ve İsa'nın bir peygamber olduğunu kabul etmekte, ancak Tanrı'nın Oğlu İsa kavramını reddetmekteydiler. Bu ve benzeri görüşlerin taraftar bulması ve çelişkili seslerin çoğalması sonucunda; Milattan sonra 325 yılında İznik'te toplanan 1. İznik Konseyi’nden farklı ve çelişkili görüşlere sahip İncilleri yok etme ve sadece, günümüzde de geçerli olan, 4 İncil ile devam etme kararı çıktı.

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan bu 4 İncil, ilk kabul edilen İncil'i oluşturmuştur ve Hristiyanlık teorisini yaratan St. Paul, görüşlerini ancak, İncil'in ikinci bölümünde mektuplarıyla ifade edebilme imkanı bulmuştur. Aziz Paul'un yazdığı İncil'e ne olduğu, en gizemli soru olarak ortadadır.  Kayıp mıdır? Yoksa bulunmuş, ancak hakim görüşe aykırı görüşler içerdiği için gizlenmiş midir?

Roma'daki Sistine Şapeli'nde “İlk İznik Konseyi”ni betimleyen 16. yüzyıldan kalma  bir fresk

İznik’teki ilk konsey toplandığında St. Paul’un İncili mevcut değildi. Başka bir deyişle; Tarsus'ta bulunduğu söylenen ve saklandığı düşünülen İncil ve bu İncil'deki görüşleri destekleyen belgeler henüz ortaya çıkmamıştılar. Ve 1700 yıl daha bulunamayacaktılar! Tarsus'ta yapılan kazıda ortaya çıkarıldıklarında, acaba, tüm delilleriyle birlikte saklanmaları veya yok edilmeleri mi gerekmişti? Bu, tanıkları yok etmek pahasına gerekli görülmüş olabilir mi? Bu kazıdaki bulgular, İznik konseyinin toplanmasına neden olan Arius'un görüşlerini mi haklı çıkarmıştı? Aziz Pavlus'un teorisini geliştirirken kullandığı fikirler ve bunları gösteren belgelerin, İsa hakkında genel kabul görmüş görüşlere aykırı fikirler içeren belgeler olup olmadığını bilemiyoruz.

Tarihte Kaç İsa Vardır?

Tarihte kaç İsa olduğu sorusu çok gizemli ve büyük bir sorudur ve kısa cevap bilinen 4 farklı İsa olduğudur. İlk akla gelen ve en eski Mısırlı bilgelik tanrısı olan Mısırlı İsa Thoth (MÖ 3000) dur. Antik Yunan döneminde Thoth 3 kez kutsanan Hermes (Hermes Trismegistus) olmuştur. Hermetik düşünceye göre o, İsa'nın selefidir. İlk tek tanrı inancının Mısır Tanrısı Athon inancı olduğunu biliyoruz, (M.Ö. 1300).  Ardından İranlı Zerdüşt İsa gelmektedir:

Zerdüştlük, (MÖ 500 - 600) bakire bir kadından dünyaya gelen kişinin dünyayı kurtaracağı kehaneti mesih inancının temeli olarak kabul edilebilir. Ve Hristiyan İsa'nın Anadolu’daki çağdaşı ile karşılaşıyoruz. Adı Apollonios’tur ve MÖ 3 yılında Bor’da (Anadolu’daki Roma eyaleti Kapadokya'nın Tyana kasabası) doğdu ve MS 97'de Efes'te öldü. Nasıralı İsanın ise 1 yılında doğduğu ve MS 30 civarında öldüğü varsayılmaktadır. Bu, bildiğimiz İsa'nın Hristiyanlık dininin tamamlanmasından yıllar önce vefat ettiği anlamına gelmektedir.

Tarsus’taki St. Paul Kilisesi

Roma kaynaklarına göre; MS 135'te Tyana adı yerine Apollonia adı, Romalılar yerine de yerel halkı ifade etmek için Appolonans kelimesi kullanılmıştır. Bu belgelere göre, Tyanalı Apollonius bir mucize yaratıcısı, şifacı, geleceğin habercisi, büyücü ve neophytogorian (Filozof Phytogorian’ın adı ile anılan kentteki akımın takipçisi) bir filozoftu.

İsa peygamberin fenalaşmış bir kadının içindeki şeytanı kovduğu gibi, Appollonius da Efes şehrinde kıtlığa neden olan cinleri kovdu. İsa'nın Lazarus’u diriltmesi gibi, Appollonius da Efesli zengin bir ailenin ölü kızını diriltti. Apollonious, Roma’da yargılanırken, ölüm cezası verilmeden hemen önce mahkeme salonundaki herkesin gözü önünde aniden ortadan kayboldu. Bu durum tarihi belgelerde ve Roma İmparatorluğu'nun tutanaklarında kaydedilmiştir. Ayrıca kör bir adamı iyileştirdiği ve kara vebayı bitirdiği iddiaları da vardır.

Tarihi İznik Konseyi ile Apollonius adı tarihten silinmiş, İsa olduğu iddiası reddedilmiş ve Apollonia yerine Tyana adı kullanılmaya başlanmıştır. Bunların hepsi aynı kişi midir, yoksa aynı amaç için yaratılmış ve ardından üzerlerine birçok efsane ve mucize giydirilmiş figürler midir? Başka bir deyişle, var olan farklı insanlar bu felsefi ve dini sembolizma ile mi donatıldılar?

Aziz Paul, geliştirdiği felsefesini bir Dine dönüştürmek için İsa'yı kullandı. Böyle bir gizeme, uygun bir figüre ve mucizelere ihtiyacı vardı! Üstelik, birçok başka mekan ve zamanda oluşan mucizelerle ilgili hikayeler de İsa'ya atfedilmeye devam ediyordu. İşin en güzel tarafı da, Aziz Paul'un oluşturmaya çalıştığı Dinin sembolik figürü ve peygamberi olacak kişi artık kendisine rakip de olamazdı, çünkü ölmüştü o!

Gizemli Tarsus Kazısında Yasaklanmış Gerçeğin İpuçları Bulunmuş Olabilir mi?

Her dinin bir felsefi içeriğe ve inanılırlığını artıracak mucizevi hikayelere ihtiyacı vardır. Mısır'dan Zerdüşt'e, Eski Ahit'ten diğer kutsal kitaplara, Sümer'den Antik Yunanistan'a, Mitra'dan Stoacılara kadar hep aynı öz malzeme ve bilgi üzerinde sürekli oynanmaktadır. Bu temel öz malzemenin kutsallığına inanan çok sayıda insan olduğu için, yeni mucizeler yaratmak yerine, inanılan mucizelerin yeni dine uyarlanması tercih edilmiştir.

İnsanoğlu beyin gelişimini sağladıktan sonra merak etmeye, araştırmaya ve endişelenmeye başladı. Bu arayış sürecinde insanlar uzunca bir süre birçok tanrıya inanarak bu endişelerinden bir nebze kurtulmaya çalıştılar. Bilgi birikimi ve antik çağların aydınlanmasıyla birlikte düşünen beyin gerçeği kendi içinde ve çevresinde aramaya başlayıp pagan çoktanrıcılığından felsefi düşüncelere dönüşmüştür. Dogmatik dinlerin öncesinde bilim de henüz yeteri kadar gelişmemişken insanlar çıkış yolunu düşünmekte arıyorlardı. Felsefe çağı arayışı sürerken; bir yandan gelişen bilim gerçek aydınlık beyinlerin yolunu açmaya başladı. Öte yandan, çok fazla aydınlanma, toplumun yönetimini zorlaştırmaya başlayınca, insanları tekrar dogmalara ve tanrı buyruğuna sokmak otoritelerin işine geldi. Ve böylece dogmatik dinler doğdu. Bu güçlü dinler Rönesans’ın neden olduğu yeni aydınlanma sayesinde bilim yeniden egemen oluncaya kadar toplum üzerinde şimdiye kadarki en büyük etkiye sahip oldular.

Aziz Paul'un Kayıp İncil’i Bulundu mu?

Aziz Pavlus dini doktirini tamamladığında İsa ölmüştü. Ve o zaman; Antakya'da İsa'nın takipçilerine Hristiyan denmesine on yıllar vardı. Bugünün İncil’inin seçileceği ve Hristiyanlığın 3 büyük tek tanrılı dinden biri olarak kitleler tarafından takip edileceği günlere ise yaklaşık 3 asır vardı. Aziz Paul'un sırrı daha çok uzun süre saklanacağa benziyor. Maalesef, birkaç yıl önce Tarsus'ta bulunan deliller de sonsuza kadar sır olarak kalacak. Refik Kutluer Ağustos 2021

Değerlendirmek İçin Korumak, Korumak İçin Tanımak Lazım

Dünyada, kültürel zenginlik anlamında, en önde gelen Anadolu’nun kıymetini ne kadar bilmekteyiz? Hangi yöreyi kazsanız altından katman katman farklı çağlar ve kültür çıkmaktadır. Toplumumuzdaki genel anlayışa göre bir şey ne kadar az ise o kadar değerli olabilirken çok olanlar, maalesef, değersiz gibi algılanabilmektedir. Acaba kültürel mirasımızın, zenginliğimizin çokluğu mudur bazılarının gözünde onu değersiz kılan?

Şöyle bir düşünün eski dünyanın 7 harikasından ikisi bir başka ülkede olsa o ülke vatandaşları onları nasıl tanır, benimser ve tanıtırlardı?  Bodrum’da Halikarnas Mozole’sinin kalıntılarını görenler bilir, durum içler acısıdır. Bir sokak içinde kalmış olan çok değersiz bir yapının kalıntıları gibi görünen bu harika kendini tanıtmasını bilen bir ülkenin elinde olsaydı kim bilir neler yapılırdı. Antik dünyanın 7 harikasından bir diğeri olan Efes’teki Artemis Tapınağından ise sergilenen sadece 2 küçük mermer parçasıdır.

Biz yeterince sahip çıkmadığımız için Anadolu’nun arkeolojik beldeleri dünya literatüründe ve basınında çoğunlukla Yunan (Grek) beldeleri olarak geçmektedir. Oysa eski Yunan Medeniyeti topraklarının %70’i bugünkü Anadolu’dadır.

Refik Kutluer

Bir kültür mozaiği olan Anadolu, İnanç Turizmi için de sayısız ve çok değerli mekanları ile, büyük bir potansiyele sahiptir. Çok değerli bir kültürel birikime sahip topraklarda yaşamaktayız. Çeşitli dinlerin en önemli merkezlerine ev sahipliği yapan ülkemizin vatandaşlarını bu konuda bilinçlendirmek çok önemli ve gereklidir. Sırf kendisine yanlış öğretilen inancına ters düşüyor diye o müthiş değerli insanlık mirasını tahrip eden veya ne olduğunu bilmediği için o buluntunun paha biçilmez parçalarını farklı amaçlar için kullanan insanımızı bilinçlendirmeliyiz. Bunun için de özellikle arkeolojik belde civarında yaşayan insanların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi esastır.

Keşke somut ve somut olmayan tüm değerlerimizi tanısak, onlara hak ettikleri değeri verebilsek, herkese tanıtabilsek ve bunun doğal bir sonucu olarak da onları koruyup sonraki nesillere aynı şekilde bırakırken yerli ve yabancı turistlerin daha çok ilgisini çekerek turizm gelirlerimizi olması gereken seviyeye çıkarabilsek. Söz konusu değerlerimiz hakkındaki araştırmaların, yazılan kitap ve makalelerin faydasına inanan bir turizmci olarak ülkemiz turizmine bir damla da olsa katkıda bulunmak amacıyla çalışmalarıma devam ediyorum. Bunu sosyal sorumluluk bilinci ile ve dünyayı bilen bir vatansever olarak gördüğüm eksiklere elimden geldiğince katkıda bulunabilmek için yapıyorum.  İşte orijinali İngilizce olan ve Ancient Origins” dergisinde yayınlanan Tarsuslu Aziz Paul ve Kayıp İncili konulu makalem de bu amaçla yazılmıştır.
Refik Kutluer 


KURAP Galataport Ziyareti

Kurumsal Acentalar Platformu üyeleri dünya çapındaki benzer projeler için bir ilham kaynağı olan Galataport kompleksini ziyaret etti. Galataport İstanbul, 1,7 milyar dolarlık yatırım tutarı ile Boğaz kenarında 1,2 km’ye sahip sahil şeridini kapsayan, dünyanın en önemli destinasyon projeleri arasında yer alıyor.

Kurumsal Acentalar Platformu üyeleri Antur’un ev sahipliği kapsamında 13 Ocak tarihinde İstanbul’un ve ülkemizin gurur kaynağı olan Galataport İstanbul’u gezdi. Proje maketi önünde Galataport Müdürü Figen Ayan Projenin başlangıcından bugüne kadar olan tüm evrelerini etkiliyeci bir sunumla KURAP üyelerine anlattı.

Galataport İstanbul, şehrin merkezinde dijitalleşme ile günlük hayatı kolaylaştıran tüm imkânlarını ve son teknolojileri bir arada sunan bir ekosistem sunmakta. Galataport İstanbul ile şehrin tarihi limanı bir yandan dünya standartlarında bir kruvaziyer limanına ve yeni bir destinasyona dönüşürken bir yandan da yıllardır halkın erişimine kapalı olan sahil şeridi erişime açılıyor.

1,200 metre uzunluğunda gezilebilir sahil şeridi

Dünya çapındaki benzer projeler için bir ilham kaynağı olan proje, dünyada ilk kez hayata geçirilen ve özel bir kapak sistemi ile yerin altında kurgulanan terminale ev sahipliği yapmakta. Tarihi liman ise İstanbul’un dünyaya denizden açılan kapısı olmaya devam ediyor.

Projenin ayaklarından birini oluşturan 2400 araç kapasiteli yer altı otoparkı da şehrin park sorununun çözümüne katkı sağlıyor.

Galataport İstanbul, 7 milyonu yabancı olmak üzere yılda toplam 25 milyon ziyaretçiyi ağırlayacak. Proje kapsamında mürettebat dahil yaklaşık 1,5 milyon kurvaziyer yolcusunun da İstanbul’u ziyaret edeceği öngörülüyor.

Mahalle Dokusunda Nefes Alan Bir Yaklaşım

Dev proje erişilebilir ve düşük katlı yapıları, mahalle konseptinde tasarlanmış, bölgenin tarihi dokusuyla uyum içindeki mimarisi, alternatif ulaşım olanakları gibi birçok özelliği ile ziyaretçilerine, nefes alan, sağlıklı ve güvenli bir kültür-sanat, çalışma, alışveriş ve yeme içme deneyimi vermekte. Projenin tamamı rıhtımı, meydanları ve sokakları ile herkesi kucaklayan, Boğaz’ın eşsiz manzarasına herkes için fiziksel ve görsel erişim sağlayan, 7/24 yaşam sunan bir alana sahip.

Şehrin Yeni Alışveriş ve Gastronomi Mahallesi

Galataport İstanbul’da yaklaşık 250 adet perakende ve yeme içme noktası bulunuyor. Alışveriş ve yeme içme birimleri için ayrılan kiralanabilir alan toplamı yaklaşık 52 bin metrekare, kiralanabilir ofis alanı ise 43 bin metrekare. Galataport İstanbul’da yer alan markalar, daha önce Türkiye’de yer almış olsun veya olmasın, tüm hedef kitlelere ve farklı zevklere hitap edebilecek, temelinde deneyim olan bir konsept ile hizmet veriyor.

Projede 20 metrekareden başlayarak 2 bin metrekareye kadar çıkan farklı büyüklüklerde mağazalar bulunuyor. Galataport İstanbul, %40’lık yeme içme oranı ile şehrin yeni gastronomi mahallesi konumuna geliyor. Geçmişte pek çok farklı kültürü barındıran bir sahada yer alan Galataport İstanbul, Türk ve Dünya mutfaklarından geniş bir yelpaze sunan birçok yerli ve yabancı markaya ev sahipliği yapıyor. Yeme içme sektöründe planladığı sertifikasyon ve denetim hizmetleri ile, ziyaretçilerine onaylı ve hijyenik sokak lezzetlerini güvenle tatma imkanı vermekte.

İstanbul’un Kültür, Sanat ve Tasarımla Buluşma Noktası

Sahasında barındırdığı İstanbul Modern ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile sanatın Türkiye’deki en iyi örneklerine ev sahipliği yapıyor. Proje kapsamındaki peyzaj düzenlemesi ile hayata geçirilen tarihi Tophane Meydanı İstanbul’un ilk müze meydanı oluyor.

Müze Meydanı’nın merkezinde yer alan ve tarihi 1848’e ulaşan tarihi Tophane Saat Kulesi, çok özel bir teknikle yerinde kaldırılarak restore edildi. Tophane Saat Kulesi, Galataport İstanbul’da eski ile yeniyi buluşturan, anları ve anıları sahiplenen, zaman ve dönüşümün bir simgesi. Ondokuzuncu yüzyılda Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan ve üzerinde kendisine ait bir tuğra bulunan bu yapı İstanbulluları ve şehrin ziyaretçilerini ağırlıyor. Galataport İstanbul’un yıl boyunca ev sahipliği yaptığı pek çok kültür sanat ve tasarım etkinliği ile çevresindeki kültür ve sanat etkinliklerinde de %72’lik bir gelişme sağlayacağı öngörülüyor.

Tophane Saat Kulesi (1848) önünde KURAP üyeleri

Tarihi Mirasa Saygı

Proje sahası içerisinde yer alan tescilli binaların restorasyonu ile İstanbul’un çok değerli tarihi binaları şehre geri kazandırıldı ve zeminlerinde yapılan iyileştirme çalışmaları ile binaların dayanıklılığı artırıldı. Rıhtımın en eski binası olan Paket Postanesi, özel arduaz çatıları ve cepheleri ile projenin simgelerinden biri olurken liman sahasında yer alan diğer üç tescilli bina; Merkez Han, Karaköy Yolcu Salonu ve Çinili Han binaları da restore edilerek The Peninsula Istanbul oteline ev sahipliği yapıyor.

The Peninsula Hotel Istanbul

Dünyada sadece 10 seçkin lokasyonda yer alan Peninsula Hotels markasının bir halkası olan otel, 177 odası ile tarihi yarımadanın tam karşısında yer alıyor. Proje kapsamında restore edilen üç tescilli binaya ek olarak yeni inşa edilen ve 15 saniyede açılabilen özel giyotin cepheli bir balo salonunu şehre kazandırıyor. Toplam 300 milyon Euro’luk yatırımla hayata geçirilen The Peninsula Istanbul ile ülke ekonomisine 150 milyon Euro’luk doğrudan yabancı yatırım sağlandı. Otelin 2022 yılında açılması hedefleniyor.

Hotel Peninsula Istanbul

İnovatif ve Esnek Ofis Çözümleri

Galataport İstanbul’da, mimariden dekorasyona kadar, sosyal mesafe gözetilerek tasarlanmış esnek ofisler yer alıyor. Ofis alanları cam cephe sayesinde güneş ışınlarını içeri alıyor ki bu da çalışanlar için aydınlık ve ferah bir ortam sağlayarak çalışan motivasyonuna katkı sağlıyor. Ayrıca binalardaki teras alanları çalışanlara temiz havaya erişim imkânı veriyor.

Dünyanın İlk Yer Altı Kruvaziyer Terminali

Galataport Kuruvazier Yer Altı Terminali

Bir ana liman olarak konumlanan Galataport İstanbul; Akdeniz çanağından Karadeniz’e kadar geniş bir coğrafyada, günde 3 gemiye ve 15 bin yolcuya hizmet etme kapasitesi ile kruvaziyer turizmine hareketlilik getiriyor. Dünyada ilk kez kurgulanan ve büyük ses getiren özel kapak sistemi ve yerin altında inşa edilen 29 bin metrekarelik terminale ev sahipliği yapmakta.

Limanda gemi olmadığı zamanlarda, gümrüklü alanı ve güvenlik (ISPS) alanını ayıran özel kapak sistemi sayesinde, geçici gümrüklü saha yaratılarak sahil şeridi erişime açık kalmaya devam ediyor. Bu inovasyon sayesinde yıllardır erişime kapalı olan Karaköy’ün eşsiz sahil şeridi şehrin en özel yürüyüş rotalarından biri oluyor. Güvenli Turizm Sertifikası’na sahip Galataport İstanbul Kruvaziyer Terminali, pandemiye karşı alınan yüksek önlemler çerçevesinde misafirlerini karşılıyor.


Türkiye'nin Turizm Raporu Artış Gösteriyor

Covid-19 pandemisi turizm endüstrisini dünya çapında yıkıma uğrattı. Özellikle bu sektöre bel bağlayan ülkeler bu felaketten en fazla zarara uğrayanlar oldu. Türkiye bu ülkelerden biri. Ülkemiz aylardır bu zorluklarla başa çıkmaya uğraşıyor. Ancak Türkiye için turizmde yavaş da olsa gelişme ufukta acaba görünüyor mu?

Gelişme Gösteren Turizm İstatistikleri

Türkiye 2021 yılında Avrupa’da ki rakip ülkeleri geride bırakarak en fazla tercih edilen ülkeler arasına girdi. Ancak unutulmamalı ki ülke hala pandemi öncesi seviyelere ulaşmış değil. Bu yılın ilk 10 ayında ülkemize giren turist sayısı 21 milyonu geçti. Halbuki 2019 yılı ocak ayı ile ekim ayı arasında Türkiye’ye gelen turist sayısı 41 milyona yakındı.
Her iki yılı kıyasladığımızda 2021 yılı rakamı 2019 yılını rakamından %48 daha düşük. Fakat 2020 yılına baktığımızda bu yılki artış geçen yıla göre ikiye katlandı.
En fazla rağbet gören turizm bölgesi Antalya. On ay içinde Antalya 8,6 milyon turisti ağırladı. İstanbul’a gelen turist sayısı ise Ocak-Eylül ayları arası 5,8 milyon kişi.
Gelen turistleri ülkelerine göre sınıflarsak Ruslar 4,3 milyon turist sayısı ile toplam sayının yüzde 21’ini oluşturuyor. Almanya 2,7 milyon turistle ikinci sırada. Üçüncü sırada ise 1,9 milyon turistle Ukrayna oldu.

Hala Gelecek Turist Var

Dikkat edilmesi gereken bir konu daha var. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl için Türkiye’ye gelecek turist sayısı ile ilgili olarak 25 milyon hedefini koymuştu. Görünen o ki bu hedef aşılacak. Bakan Mehmet Ersoy güncellenen tahminlere dayanarak kasım ve aralık ayları ile birlikte 2021 yılını Türkiye’nin 29 milyon turist sayısı ile kapatacağını beyan etti.
Ekim ayındaki rakamlar göz önüne alındığında bu tahminin hiç de uzak bir ihtimal olmadığı ortaya çıkıyor. Ekim ayında ülkemize 3,5 milyon turist geldi. Pandemi öncesi ekim ayına göre kişi sayısı sadece yüzde 19 daha düşük.
Geçtiğimiz ekim ayında en fazla turist gönderen ülke 900 bin kişi ile Rusya oldu. Ruslar’ın oranı tüm turist sayısının yüzde 26’sı olarak gerçekleşti. Bu takip eden ülkeler 500 bin kişi ile Alman’lar, 217 bin kişi ile Ukraynalılar, 171 bin kişi ile Bulgarlar, 155 bin kişi ile İranlılar oldu.


Omicron Varyantı Küresel Turizimi Tehdit Ediyor

İki yıldır felaketle boğuşan turizm sektörü tam nefes almaya yeni başladığı geçtiğimiz günlerde; bu defa da Omicron Varyantının hızla yayılması tehdidi ile başa çıkmaya çalışıyor

Japonya’da ki alışveriş mekanlarından, Alpler’de ki ski resortlarına; kutsal mekanlardan
sıcak kumlu plajlara kadar yeni kısıtlamalar tanıdık sorunlara sebep olmakta. Birçok ülke Güney Afrika’da ki sekiz ülkeden gelen yolculara sınırlarını kapattı. Kanada hava yoluyla gelen gezginlere test uyguluyor ve test sonucu alınıncaya kadar hava limanından çıkmasına izin vermiyor.

Omicron varyantının nereden kaynaklandığı araştırmaları sürerken Güney Afrika Cumhuriyeti virüsün ilk defa kendi ülkelerinde görüldüğünü doğruladı. Omicron varyantının daha hızlı bulaştığı, hastaları daha yoğun etkilediği veya aşıya cevap verip vermediği henüz tam olarak belli değil. Covid-19 yayılmasında gevşek davranan ülkeler aynı hatayı işlemek istemiyorlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarısı bir yana seyahat yasağı birçok insanın yaşamı üstünde ağır bir yük oluşturacak.
Londra’da yerleşik EasyJet yeni kısıtlamaların şimdiden kış seyahatlerine sekte vurduğunu söyledi. Havayolunun CEO su Johan Lundgren zararın geçen defa ki kadar yıkıcı olmadığını kabul etti.

İskandinav bayraklı SAS havayolunun patronu mevcut durumda talebin yüksek olduğunu ancak yeni varyantın etkisinin ne olacağını bilmeye ihtiyaçları olduğunu söyledi.

Cowen firmasından analist Helane Becker “Geçmişte her yeni tip virüs çıktığında rezervasyonlarda önce düşüş, dalganın geçmesiyle tekrar yükseliş olmuştu. Aynısının tekrar edeceğini düşünüyoruz” dedi.

A.B.D. yönetimi 6 Aralık’tan bu yana yeni kısıtlamalar uygulamaya başlayacağını duyurdu.
Havayolu ile gelen tüm yolcular seyahat tarihlerinden en fazla 24 saat önce yapılmış Covid-19 testlerini sınırda ibraz etmek durumundalar. Bu kural hangi ülkeden geldiği ve aşı durumunun ne olduğuna bakılmaksızın herkes için geçerli olacak. Son 90 gün içinde Covid-19 hastalığı geçirmiş yolcuların sunacağı belge de geçerli olacak. A.B.D. ayrıca sekiz ülkeden gelecek yolcuların ülkeye girmesini yasakladı. Bu ülkeler Botswana, Eswatini, Lesotho, Malawi, Mozambik, Namibya, Güney Afrika ve Zimbabwe.

Güney Afrika’ya 70 ülke tarafından giriş çıkışlarda yasak konulması yoğun geçmesi beklenen yaz sezonu beklentilerinin Omicron varyantı sebebiyle çökmesine neden oldu. Varyantın kaynağının kendi ülkeleri olduğu açıklandıktan sonra 48 saat içinde 1 milyar Rand tutarında yaz sezonu rezervasyonları iptal edildi.

İsrail’in sınırlarını kapatma kararı Noel ve Hanuka arifesine denk geldi. Ülke bu sene başından beri ilk olarak Kasım ayında kapılarını turistlere açmıştı. Kasım ayının ilk yarısında İsrail’e 30,000 turist geldi. Geçen yılın aynı dönemi için bu sayı 421,000 idi.

Japonya’da 2019 da ki ziyaretçi sayısı 32 milyondan, geçen yıl 4 milyon a düştü. Düşüş 2020 yılı kadar olmasa bile bu yıl da devam etti. Başbakan Fumio Kishida aralık ayı sonuna kadar havayolları şirketlerinin yurt dışından rezervasyon almamalarını istedi. Tokyo’nun Ginza bölgesindeki lüks alışveriş yerlerine yer yıl hücum eden Çinli turistler için bu tam bir hayal kırıklığı oldu. Bar ve restoranlar çalışma saatlerini kısaltmak zorunda kaldılar.

Avrupa’da ki ski resortları müşterilerinin aşılı olup olmadıklarını veya daha önce hastalığı geçirip geçirmediklerini nasıl anlayacaklarını düşünmeye başladılar. Alman Ticaret Birliği sözcüsü Matthias Stauch yeterli yetişmiş elemana sahip olmayan aile işletmelerinin bu testleri yapamayacaklarını ifade etti. Birlikler durumun daha vahim hale gelmesi durumunda büyük ve yıkıcı zararlar doğacağından endişeliler.

Seyahat endüstrisi yetkilileri ileriye dönük kararlar almadan önce hükümetlerinin Omicron varyantı hakkında kendilerine bilgi verilmesini istediler. Ancak bunun zor olduğunun bilincinde olduklarını ortaya koydular.

Southwest Havayolu patronu Robert Jordan “Virüsle ilgili her şeyi öğrenmek için beklenilirse zaten kapıda görünen virüsün yayılmasını önlemek imkânsız olacak” şeklinde konuştu.